Şahinbey, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en büyük, Türkiye`nin 8. büyük kenti olan, Kurtuluş Savaşı hatıraları, zengin tarihi ve kültürel çevresi, üniversiteleri, otoyolu, uluslararası havaalanı, tren garı, leziz yemekleri, eşsiz el sanatları, camileri, kaleleri, hanları, kastelleri, hamamları, müzeleri, türbeleri, kiliseleri, yaylaları, gezi ve piknik yerleri, sanayi ve ticareti ile bölgede öncü Gaziantep ilinin üç merkez ilçesinden biri Türkiye’nin en büyük 3. ilçesidir. İlçe, Antep Savunması’nda üstün yararlılıklar gösteren Şahin Bey`in anısına bu ismi almıştır.

1.1)İlçenin Tarihi
İlçemizin tarihi M.Ö. 4000 yıllarına uzanmaktadır. Gaziantep İlinin yerleştiği alanın, ilk uygarlıkların doğup geliştiği Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunması, dolayısıyla tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur.
İlçemizin tarihi M.Ö. 1200 - 612 yılları arasında Geç Hitit dönemi, M.Ö. 612 – 333 Persler dönemi, M.Ö. 333 - M.S. 64 Selevkoslar dönemi, 64–395 Romalılar dönemi, 395-638

Bizanslılar dönemi, M.S. 638 – 1077 Emeviler ve Abbasiler dönemi, 1077 -1516 Anadolu Selçukluları ve diğer Türk Beylikleri dönemi, 1516 – 1923 Osmanlılar dönemi olarak tarihteki yerini almıştır.
İlçenin adı, Antep Savunması esnasında Antep Heyeti Merkeziyesi’nin önerisi üzerine Kilis Yolu Kuva-i Milliye Komutanlığı’na getirilen ve “Düşman Cesedimi Çiğnemeden Antep’e Giremez.” Diyerek Kilis Yolu Elmalı Köprüsü üzerinde Antep Halkını galeyana getirerek, ülkemizde Kuva-i Milliye Ruhunun kıvılcımını çakmış, Türkiye’ ye örnek alınacak cesaret sergileyerek kendisini vatan ve milletin kurtuluşuna feda eden Cesur Komutan ŞAHİNBEY (Mehmet Sait) adından almaktadır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK; Gaziantep Belediye Meclisinin Karar ve Evrakı Vilayette Şubat 1993 Dosyasında olup, 27 Ocak 1933 tarihinde Gaziantep Bey Mahallesi (Şahin Bey) nüfusuna tescil edilmiştir.
Şahin Bey 1877`de Gaziantep`de doğmuştur. Asıl adı Mehmed Said`dir.1899`de Yemen`e er olarak giden Mehmed Said, Yemen cephesinde gösterdiği muvaffakiyet ve kahramanlık üzerine başçavuş olmuştur.
Antepli Şahin Bey İstiklâl Harbinin aziz şehitlerinden dir. Tek başına düşmana meydan okumuş, "Düşman araba ları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez." demiştir. Bu kahramanın hayatı, fedakârlıklarla doludur ve yeni nesil için ibret levhasıdır.
Mehmed Said, 1911`de Trablusgarp harbine gönüllü o- larak katıldı, Balkan savaşlarında Çatalca cephesinde savaştı.
Galiçya`da 15. Kolorduda savaşan Mehmed Said, 1917 Ekiminde Sina Cephesinde vazife almıştır. Tehlikeli vazifelere koşan, vatanperverliği, ahlakı ile dikkatleri üzerinde toplayan Mehmed Said`in rütbesi teğmenliğe yükseltilmiş tir.1918`de İngilizlerle Sina Cephesinde cereyan eden şiddetli bir muharebe netice sinde esir düşmüştür. Mısır`daki İngiliz esir kampında 1919 Aralık ayı başlarına kadar esir olarak kalan Mehmed Said, ateşkesden sonra serbest bırakılmıştır.
Mehmet Said (Şehit Şahin Bey)
Şahin Bey, 13 Aralık 1919`da İstanbul`a gelmiş, Harbiye Nezaretine müracaat ederek vazife istemiştir. Harbiye Nezareti tarafından Urfa`nın Birecik Kazası Askerlik Şubesi Başkanlığına tayin olunan Şahin Bey, işgal altındaki Antep`in vaziyetini göre rek Antep`te kalmaya karar vermiştir.
Antep Heyet-i Merkeziyesine müracaat ederek vazife isteyen Şahin Bey, heye tin kendisine Kilis-Antep yolunu kontrol altında tutma vazifesini vermesi üzerine der hal çalışmaya başlamıştır.
Yıllardır evinden, ailesinden, çocuklarından ayrı kalan Şahin Bey, kendisine veri len vatan hizmetinin mesuliyetini omzuna aldıktan sonra derhal hizmet mahalline koşmuştur. Yıllar sonra döndüğü evinde ise ailesi ve çocukları arasında ancak bir gün kalmıştır.
“Ne mutlu bize, ey Gaziantep çocukları! Ve ey Gaziantep’in suyunu içmiş, havasını koklamış olanlar! Ne mutlu bize ki böyle bir şehrin toprağında yetişmiş gıdadan vücudumuzda zerreler var!”
1920 yılı Ocak ayı başlarında köyleri dolaşarak cihadın ehemmiyetini ve faziletini anlatan Şahin Bey, kısa zamanda 200 fedai topladı. Kilis-Antep yolu, Antep harbi nin kilit noktasıdır. Ne yapılıp edilmeli Fransızların bu yoldan Antep`teki işgal birliklerine yardım ulaştırmalarına engel olunmalıdır. Şahin Bey kendisine haber gönderen Anteplilere şu cevabı vermektedir: "Müsterih olunuz. Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep`e giremez!”
5 Kasım 1919`da İngilizlerden işgal hareketini devralan Fransızlar, bir türlü Anadolu’nun bu güzel beldesini işgale muvaffak olamamakta, şehir halkı, sınırlı imkânlarıyla bütün ümitlerini Kilis`ten gelecek takviye kuvvetlerine bağlamışlardır. Fakat o yolu da Şahin Bey bir avuç serdengeçtisiyle tutmuştur.
Şahin Bey ve fedaileri 3 Şubat`ta ve 18 Şubat 1920`de tam donanımlı Fransız birliklerini perişan etmişlerdir. Şahin Bey, zaferin ardından düşman kumandanına gönderdiği mektupta şöyle demektedir: "Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şüheda kanı karışıktır... Din için, namus için, hürriyet için ölüme atılmak bize, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza.“
Sürüyle saldıran düşman kuvvetleri bir avuç yiğit karşısında perişan olmanın şaşkınlığına düşmüşlerdi. Bu şaşkınlık yerini öfkeye terketmiş ve Antep`e ulaşmak düşman kuvvetleri için bir prestij, meselesi olmuştur.
Fransız kuvvetleri 25 Mart 1920`de Andorya kumandasında yola çıkar. Bu Fransız kuvvetleri sekiz bin piyade ve iki yüz süvariden oluşmaktaydı.
Ayrıca bu Fransız birliğinde, bir batarya top, 16 ağır makinalı tüfek, çok miktarda otomatik tüfek ve 4 tank mevcuttu. Kahraman Şahin Bey, ancak yüz kişiyi bulan fedâileriyle düşmanın karşısına dikilmişti. 25 Mart günü sabahtan akşama kadar çatışma devam etmiş ve Şahin Bey düşmana ağır kayıplar verdirmiştir.
Şahin Bey gece gündüz uyumuyor, çatışma esnasında her tarafa yetişerek fedailerin manevî kuvvetlerini yükseltmeye çalışıyordu. Sırtındaki kaputu çıkartıp nöbet bekleyen yiğitlerin üzerine örten Şahin Bey, her hareketiyle örnek olmaktaydı. 28 Mart sabahına kadar düşmana aman vermeyen Şahin Bey, durumun gittikçe kritik hal almasından sonra kendisine geri çekilmeyi tavsiye edenlere şöyle diyordu: "Düşman buradan geçerse ben Ayıntab`a ne yüzle dönerim, düşman ancak benim vücudum üzerinden geçebilir."
Çatışmanın 4.günü öğleye doğru Şahin Bey`in yanında 18 kişi kalmıştı. Onların da şehit olmalarından sonra tek başına kalan Şahin Bey, son kurşunu kalıncaya kadar düşman ateşine karşılık vermiştir.
Atacak kurşunu kalmayan Şahin Bey, tüfeğini yere çarparak kırmış ve üzerine hücum eden düşmanlara karşı yumruklarını sıkarak karşı durmuştur. Silahsız Şahin Bey`in yanına yaklaşamayan düşman askerleri uzaktan ateş ederek Şahin Bey`i şehit etmişler, ardından süngü darbeleriyle aziz naâşını parça parça etmişlerdir.
28 Mart 1920`de şehit olan Şahin Bey`in ağzından dökülen son söz şu olmuştur. "Allah`ım vatanımı kurtar, alçak düşman! Gel sen de süngüle”
Ermeniler ve Fransızlar bu kentin insanlarını zerdali çekirdeğini öğüterek, ekmek yapıp yemeğe buda bitince ot ve ölen atların etlerini yemeğe mahkûm etmişlerdir. Sadece insan unsurunun içinde bulunmadığı hedeflere ve askeri hedeflere karşı kullanılan 155’lik toplar, Fransız-Ermeni kuvvetleri tarafından savunmasız Antep halkına karşı acımasızca kullanılmıştır. Bu nedenle Fransızlar ve Ermeniler Antep halkından özür dilemelidir.
Antep Müdafaasını bizzat yürüten Yüzbaşı Asaf Bey(Kılıç Ali) , Yarbay Ali Şefik (Özdemir), Teğmen Şahin (Mehmet Sait), Jandarma Üsteğmeni Yusuf Rıza( Arslan Bey) ve Yüzbaşı Yörük Selim, Mustafa Kemal tarafından gönderilmişlerdi ki, Antep Müdafaasına katılan komutanların hemen hemen tamamı Birinci Dünya Savaşı’na katılmış, Kafkas, Filistin, Çanakkale cephelerinde harp etmiş subay ve yedek subaylardı.
Antepli muharip ve mücahitler ile Mustafa Kemal arasında oldukça güçlü bir ilişkinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal’in emriyle kurulan Güney Cephesi’nin ayrılmaz bir parçası olan Antep Müdafaası Türk Genelkurmayının programı, stratejisi ve icraatıyla gerçekleşmiştir… Antep’te cereyan eden her hadise ve her harekâttan T.B.M.M. haberdar edilmiş ve T.B.M.M tarafından da Antep’e her türlü yardım yapılmıştır. Antep müdafaası sırasında Antepli muharip ve mücahitler, öz yurdunda kayıtsız-şartsız, bağımsız yaşama hakkını gerçekleştirmek için, gerçekten tarihte eşine rastlanmayan çok şerefli bir mücadele vermişlerdir. Adana Havalisi Komutanı Tuğgeneral Muhittin’in Genelkurmay Başkanlığı’na sunduğu 30 Mart 1922 gün ve 1618 sayılı yazıda:”Antep’te 40, Kilis’te 16 köy Ermeniler tarafından yakılıp yıkılmıştır. Öteden beri bir Türk şehri olan Antep’i hukuk dışı gerekçelerle işgal eden Fransız – Ermeni kuvvetleri ve onların yerli işbirlikçisi Ermeniler, vatanlarında özgürce yaşamak için mücadele eden bu insanların 2/3’ünü çoluk – çocuk, yaşlı – genç, erkek – kadın, hasta ve özürlü demeden, anne karnındaki bebekleri dahi hunharca katletmişlerdir.
“UYAN ŞAHİNİM UYAN!” diye şiirler okuduk yıllardır. ARTIK SİZ UYANIN GAZİANTEPLİLER!
Bugünlere geldiysek, bizim için kan döken, canını veren şehitlerimiz sayesinde geldik!
Dünyanın dört bir yanında tarihi çarpıtmaya çalışan Ermenileri görmezlikten gelmeyelim!
Bir anıt yapalım, savaşları anlatan bir tarih müzesi yapalım; şehitlerimize olan minnetimizi, özlemimizi görsünler!
Susmadığımızı, tarihimizi gururla koruduğumuzu görsünler!
SİZ UYANIN, ŞEHİTLERİMİZ RAHAT UYUSUN!
B.Sıtkı SEVEROĞLU
Mimar
Mimarlar Odası Başkanı
ŞAHİN BEY’DEN ANTEP FRANSIZ KUMANDANLIĞINA
“Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde bir damla Türk kanı karışıktır. Her bucağında bir atanın mezarı vardır. Adı belli olmayan zamanlardan beri Türkler bu topraklarda yaşamaktadır
Türk bu topraklara, bu topraklarda Türk’e ısındı. Sade siz değil bütün dünya bir araya gelse, bizi bu topraklardan ayıramaz. Sonra sen hiç ömründe Türk esir yaşamaz diye duymadın mı? Namus ve hürriyet için ölüme atılmak ise bize, ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Sizler canı kıymetli insanlarsınız. Çatmayınız, çatmayınız bize. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza.” 21 Şubat – 1920 Şehit ŞAHİN BEY
GAZİANTEP KALESİ’nin ilk yerleşim tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 6.000 yıllık bir geçmişi olduğu düşünülmektedir. Bir çok kaynakta mevcut kalenin M.S. VI.yy.’da Bizans imparatoru I. lustinianos tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Bazı kaynaklarda VII.yy.’da son Emevi Halifesi Mervanü’l – Hüma tarafından onarıldığı söylenilmektedir. Kale’de bulunan 1481 tarihli kitabede Sultan Kayıtbay tarafından, 1557 tarihli kitabede de Kanuni Sultan Süleyman tarafından onarıldığı yazmaktadır.
Her devirde olduğu gibi 1920 – 1921 Antep Savunması’nda kalenin önemi büyüktür. Yaklaşık 1200 m. uzunluğunda olan kale çevresindeki hendek Antep Savunması’ndan sonra Fransız toplarıyla yıkılan binaların kalıntıları ile doldurulmuştur. Kalede son yapılan kazı çalışmalarında İslam ve Osmanlı dönemine ait ; Hamam, mescit, koğuşlar gibi yapılar ile Bizans ve Roma dönemine ait kalıntılar bulunmuş olup, arkeolojik kazılar ve kale çevresinde ki restorasyon çalışmaları devam etmektedir.
Kuvay i Milliye Ruhu ve Gaziantep
Gaziantep evlerinin duvarlarında hala mermi delikleri var, Antep yavrularının, top patlayışı arkasından duyulan seslerini işitir gibiyim:
“ Korkmayın analar, yedi buçuklu geliyor.”
Antepliler on beşlikten aşağı gülleden telaş etmez olmuşlardı. Ordusuz, hazinesiz fetva ve ferman mahkûmu Mustafa Kemal’in talihi bundan yar olmuştur. Onu ölünceye kadar halka inanmaktan ayırmayan kuvvet, Cenup, Ege ve Şark Türklüğünün bu manzarası idi.
Büyük Millet Meclisi Antep’e Gazi rütbesini verdi, düşmanı onu, “Türk Verdünü “ diye anıyor. Bizim kurtuluş mucizesinin asıl sırrını anlamak isteyenler, Cenupta Halk hatıraları, halk hikâyeleri ve halk destanları arasında, bir kuvvayi milliye seferi yapmalıdırlar. Falih Rıfkı ATAY
Bu kenti anlatmaya ne dil, ne de kalem yeter….
Dünya yüzünde geniş bilgili, göz alıcı büyük yapıları her yerde aranan eşyası, birçok mezraları, bolluk ve verimliliği, bitimsiz yitecek ve içecek pınarları ve ırmaklarıyla burası “ŞEHR- İ AYINTABI-I CİHAN”dır.(Dünyanın Gözbebeği Şehri) 1671 Evliya Çelebi
Asırlar boyunca hür yaşamış necip milletimiz, hürriyetlerine, vatanlarına, dinlerine müteveccihcanlarını seve seve feda etmişlerdir. Bu, tarih boyunca böyle olmuştur. İstiklal Harbi neticesindeki muhteşem zafer, binlerce aziz şehidin kanlarıyla yazdıkları eşsiz bir destandır. Binlerce vatan evlâdı, vatanlarının tehlikede olduğunu görünce düşmanın önüne dikilmişlerdir. Onlar Allah`ın rızasını gaye edinmişlerdi ve ebedî hayatı arzulamaktaydılar. Bu yüzden dünyalıklara ve dünyaya ehemmiyet vermemiş, hayatı sadece bu dünyadaki safhadan ibaret bilen maddenin esirlerine meydan okumuşlardır.